Ramazan ayı, Kur’an-ı Kerim’in nazil olmaya başladığı aydır, bu nedenle biz Müslümanlar için büyük bir önem arz eder, ona geri kalan diğer on bir ayın sultanı gözüyle bakılır. O yolu gözlenen, sene boyunca beklenen, kavuşulduğunda insanın içini huzurla dolduran bir dosttur; müminler ona kavuşmayı bir yılın sonunda vuslata ermek kabul ederler, o gittiğinde ise içlerini buruk bir hüzün kaplar ve Ramazan’ın lezzetine doyamadıkları için gelecek senenin Ramazan ayını beklemeye, ona kavuşmak için dua etmeye başlarlar.
Rivayete göre Hz. Ömer (r.a) “Ramazan geliyor diye sevinmek imandandır.” buyurmuştur. Bu sözün Hz. Ömer’e ait olduğu yönünde sağlam bir delil olmadığı için sözü doğrudan ona nispet etmek uygun olmaz fakat anlam bakımından İslam’a uygun bir ifadedir. İslam alimlerinden İmam Gazali ise İhya-u Ulum’id-Din adlı eserinde Ramazan’ın faziletlerinden bahsederken, salih kulların bu aya özlem duyduğunu ve ona kavuşunca sevindiğini belirtir. Üstat Sezai Karakoç da oruç yazılarının yer aldığı Samanyolunda Ziyafet adlı eserinde Ramazan ve orucu evrensel bir ziyafet metaforuyla anlatmıştır. Müminlerin bu aya kavuşabilmek için can atma sebeplerinden birisi de budur, zira Ramazan ayı evrensel bir ziyafetin ayıdır, insanı manevi yönden dirilten ve yükselten aydır. Ve bu ayda oruç tutmak Müslümanlara farz kılınmıştır.
Peki, neden oruç tutarız?
Bu soruya genellikle “açların/yoksulların halini anlamak için, nefsi terbiye etmek için, Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini anlayıp şükretmek için” gibi doğru fakat orucun mana ve amacını tam olarak karşılamayan eksik cevaplar verilir. Rabbimiz Bakara suresinin 183. ayetinde “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” buyuruyor. Niçin oruç tutarız sorusunun cevabını bu ayet-i kerime ile öğreniyoruz. Biz orucu Allah’a karşı gelmekten sakınmak için tutuyoruz, oruç tutmaktaki ilk ve esas amacımız budur.
Oruç, insanın göklerin sofrasından rızıklandırıldığını anlayabilmemiz için her yıl Ramazan ayında kapımızı çalar ve bizlere nefsimizi arındırmak için bir vesile sunar. Ramazan ayında Müslümanlar, günün en çok hareket halinde oldukları, çalışıp enerji sarf ettikleri kısmını aç ve susuz geçirirler, akşam ezanının okunmasıyla içtikleri bir bardak su ile yedikleri birkaç lokma yiyecek ise o saatlerce katlandıkları açlığı ve susuzluğu telafi etmeye yeter. O nedenle Müslümanlar orucu açtıktan sonra “oh be dünya varmış!” demezler, “Rabbimiz, verdiğin nimetlere şükürler olsun!” derler. Çünkü Müslüman rızkı verenin dünya değil, mülkün sahibi olan Allah olduğunu her an hatırında tutar. İşte oruç vesilesiyle bize öğretilen ve hatırlatılan meselelerden birisi de budur. Bizi yaratan ve yaşatan ancak Allah’tır, dünyanın bütün nimet ve yorgunlukları ise gelip geçicidir. Orucun amacı bu şuuru insana yüklemek, insandaki şuuru tazelemektir.
Az önceki satırlarda bahsettiğim şuurun uzağında kalıp orucu yalnız imsak vakti ile akşam ezanı arasındaki zamanı aç ve susuz geçirmek olarak algılarsak yanılırız, orucun insana yüklediği sorumluluk yalnızca günün belirli bir vaktinde mideyi boş bırakmaktan ibaret değildir. Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) hem Buhârî’den hem de Müslim’den nakledilen hadise göre “Sizden birisi Ramazan orucu tuttuğunda (yeme içme gibi şeylerden olduğu gibi) kötü söz ve davranışlardan da uzak dursun.” buyurmuştur. Bu hadis bize orucun yalnızca mideyi aç bırakmaktan ibaret olmadığını net bir şekilde ifade eder. İnsan bu ibadetle midesini aç bırakarak cesedini, nefsini aç bırakmakla ise ruhunu terbiye eder.
Beslendikçe azan ve insanı küfre sürükleyen nefsi terbiye etmek, onu aç bırakmakla, yani nefsin arzuladığı (gıybet, zina, faiz, haksız kazanç gibi) haramlardan uzak durmakla mümkündür. İnsan aynı zamanda nefsin istemediği ve kulun hayrına olan ibadet ve işlere de yönelmelidir; büyük bir şevkle namaza koşmalı, eliyle hayır işlemeli, diliyle hayrı söyleyip Hakk’ı tavsiye etmelidir. Ancak bunu yaparak orucun manasını tam olarak kavrayıp şuurumuzu oturtabiliriz.
Orucun manasını kavradığımızda yani “biz orucu Allah’a karşı gelmekten sakınmak için tutuyoruz” dediğimizde oruç da bizi tutmaya başlar. Çünkü ayet-i kerimede geçen bu ifadeyi samimiyetle tekrarlamak aynı zamanda küfre karşı açılmış bir savaşın ilanıdır. Bir ay boyunca oruç tutarak bizler dünyanın geri kalanına “Bizi yaratan, diri tutan, rızkımızı veren ve vakti geldiğinde öldürecek olan ancak Allah’tır” düşüncemizi ilan etmiş ve bunun gerçekliğini onların gözü önünde yaşayarak kanıtlanmış oluyoruz.
Bu sebeple bize mülkün asıl sahibinin Allah olduğunu hatırlatan, imanımızı artıran oruç her yıl kapımıza, bizi diri tutmaya, huzurda ve hizada tutmaya geliyor. "Müslüman orucu, oruç da Müslümanı tutar" diyorum çünkü oruç bizi nefsimizin elinden kurtarıp doğru yolda tutmaya geliyor.
Allahualem.
29 Şaban 1446 (28 Şubat 2025), Aksaray
Mehmet Batuhan
Yorumlar
Yorum Gönder