Hikmet bir gün gaz yağı almak için çarşıya gitmiş. Çarşıya varınca esnaf arkadaşlarıyla selamlaşmış. Onlardan biri sormuş:
"Hayrola Hikmet, çarşıyı pek sevmezsin. Seni buraya hangi rüzgâr attı?"
Hikmet, gaz yağı almak için geldiğini söylemiş. Bunun üzerine esnaflar şaşırarak:
"Daha geçen hafta almadın mı? Seninle birlikte alanlar ayda bir geliyor. Yoksa yemeğe gaz yağı mı katıyorsun?" diye takılmışlar.
Hikmet, hafif sinirlenerek cevap vermiş:
"Hah, işte şimdi bildin! İmanıma gaz yağı koyup her gün Kadir Gecesi arıyorum."
Müslüman olabilmek için şartlardan biri şehadet getirmektir. Şehadet: "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resûlüh." şeklinde telaffuz edilir. Şehadet etmek İslâm'ın beş şartından birincisidir. Anlamı: "Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şahitlik ederim ki Muhammed Allah'ın kulu ve elçisidir." Bu, İslam olmanın ilk lokmasıdır.
Fakat insan tek lokma ile doygunluk hissedemez. Yediğimiz lokmaların fizik ve metafizik karşılığı vardır. Beden lokma yediğinde kuvvet alıp eylemini gerçekleştirir. Bu eylem, bedenin doygunluğuna işaret eder. Ruh ise huzurlu olduğunda doymuş sayılır. Huzur, somutta olduğu düşünülse de soyutun sınırsızlığında saklıdır. Soyut, somuta göre kudretli ve kuşatıcıdır.
Lokmayı inanç açısından değerlendirdiğimizde, İslam ve iman şartları birbiriyle girifttir. Birisi eylem, diğeri niyet esaslıdır.
İslam'ın şartları:
- Kelime-i Şehadet getirmek
- Namaz kılmak
- Oruç tutmak
- Zekât vermek
- Hacca gitmek
İman'ın şartları:
- Allah’a inanmak
- Meleklere inanmak
- Kitaplara inanmak
- Peygamberlere inanmak
- Ahirete inanmak
- Kadere ve kazaya inanmak
İslam'ın şartları gözle görülür eylem istemektedir. Merkezinde beden vardır. İman ise gözle görünmeyecek şartlar üzerine kuruludur. Bu yüzden bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
Buhârî, Müslim ve Ebu Davud, Hz. Ömer’den naklediyor:
“Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resûlü (rızası ve hoşnutlukları) için ise onun hicreti Allah ve Resûlü’ne müteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir dünya veya nikâhlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.” [1]
Niyet ve amelin birbirine bal bıçağı gibi sarılmış olması, birbirinden ayrılamayacağının göstergesidir. Birbirinden ayrılması durumundaysa kişi, sadece fiili ya da sözlü olmak üzere salt Müslüman olarak kalır. Örneğin, namazı şeklen kılabilir ama niçin kıldığını bilmez ya da "kalbim temiz" düşüncesiyle hiç kılmaz.
Hikâyeye geri döndüğümüzde, Hikmet eylem ve söylem, yani amel ve niyet bakımından salt bir Müslüman değildir. O, nafile ibadetleri de ameline dahil eden bir anlayışa sahiptir. Her gün aradığı "Kadir Gecesi" cevabı, kendisinin mümin olmaya çalıştığını gösterir. Mümin olmaya çalışan kişi, temsil ve tebliği kolay yapar. Çünkü ruh ve beden, soyut ve somut, niyet ve amel aynı istikamette ilerlemektedir. Efendimiz aleyhisselam, peygamber olmadan önce "El-Emin"di.
Hikâyede gaz yağı, karanlığı aydınlatmaktadır. Karanlığı aydınlatmanın usulü öğrenilince, sürekli olarak karanlık üzerine gidilmektedir. Çünkü aydınlığın içerisinde kalmak ve aramak, insanın yolunu aydınlatır. Hikmet aradığını gözüyle aramamaktadır. Bilakis, soyut bir âlemde aramaktadır. Bir diğer husus ise gaz yağını satan kişilerin gaz yağının kıymetini bilmemesidir. Kıymet bilmenin yoklukla bir ilgisi vardır. Bu ilgiye ise henüz vakıf değilim.
Hikmet'in hikâyesindeki gaz yağının bitiş süreci de ilginçtir. Zaman itibarıyla bakıldığında, gaz yağının erken bitmesi zaman olarak ileride gittiğini ifade etmektedir. Zaman, kişilerin eylem ve söylemlerine göre ilerde ya da geride kalabilir. Bir diğer husus ise mümin olan kişi için günlerin önemidir. Mümin için her an önem arz eder. Zamanın bilincine varmış kişi, zamanı kullanmayı bilir. Aksi takdirde zaman kendisini kullanır. Aynı zaman içerisinde farklı konumlarda olan insanlar arasında eylem ve söylem farkı vardır.
Bu yüzden sûfîler için şöyle bir ifade kullanılır:
Sûfîyi tarif ederken «ibnü’l-vakt» yani «vaktin, zamanın oğlu» denilmiştir. Yani sûfî, her ânını nasıl değerlendireceğini bilen ve vaktine sahip olan kişidir. Ayette ise şöyle buyrulmuştur:
“Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel!..” [2]
Kadir Gecesi'ni aradığımız bugünlerde ışığımız ve yolumuz ölçülerdedir. Yüce Allah'tan niyazım, tek bir günü arayanlardan değil, her gün bulanlardan olalım.
Kaynakça
- Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1; Müslim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak, 11
- İnşirâh Sûresi 7/8
Yorumlar
Yorum Gönder