Yasin Hoca ile tasavvuf vesilesiyle tanıştım ve kısa bir süre önce kitabını okudum. Bu kitabı okumama vesile olan ise kitabın adıdır. Peki, yasak neden cazip gelir? Üstelik bu, benim ya da başkalarının yediği yasak bir elmanın cazibesi değildi. Yaratılışın en başından beri var olan bir yasaktı. Belki de bu yasak, yaratılışın ilk hatasıydı. Ya da kitabın sonunda, bunun bir hata değil, aksine bir cazibe olduğunu anlamamız isteniyordu. Farklı bir tefekkürle bizi daha fazla arayışa sevk eden ve derin bir susuzluk hissettiren bir anlatıydı.
Önsöz ve Giriş
"Nefsim kudret elinde olan Zat'a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helak eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi." - Hz Muhammed
"İnsan günah işleyerek Tanrı'dan farklılığının bilincine erişir." - Soren Kierkegaard
Önsözde yer alan hadis ve alıntılar, kitabın özeti niteliğinde. Ancak kitabın kendisi özetinden çok daha derin ve etkileyici; çünkü insanı ciddi bir sorgulamaya sevk ediyor. Olayların, gözümüzün ve düşüncemizin ötesinde, çok daha geniş bir perspektife sahip olduğu anlatılıyor.
Bu satırları okurken şunu düşündüm: Yaratıcı ile yaratılan arasında aşikâr bir fark olmalı. Evrenin hassas dengesini kuran ve sürdüren bir Yaratıcı elbette kusursuzdur. Buna karşın, nefsine yenik düşen yaratılmışlar kusurludur. Kusurlar ise bağışlanmayı arzular. Bağışlanma dilemek, kendisini irtifa olarak aşağıda gören bir varlığa mahsustur.
Kitapta, önsözde dikkatimi çeken bir diğer husus, bize doğrudan bir sonuç sunmak yerine arayışı sevdirmek ve meyvenin lezzetini tattırmak ifadesiydi. Daha önce okuduğum bazı eleştirilerde, kitabın kesin bir sonuca ulaşmadığı belirtiliyordu. Ancak yazar bunu bilinçli bir tercih olarak yapıyor. Zaten sonuca kişinin kendisinin varması daha evladır. Yazar, farklı perspektiflerden bakış açılarını sunarak okurun önüne bir pencere açıyor ve karar vermeyi ona bırakıyor. Bu da bir okur olarak benim arzu edebileceğim bir yaklaşım.
Yasak Elmanın Cazibesi
Kitap, zahiri ve batıni bakış açılarının ele alınmasına geçmeden önce, Kur'an-ı Kerim'deki Kehf Suresi'nde geçen Hz. Hızır ve Hz. Musa kıssasını merkeze alıyor. Bu anlatıda, Hz. Hızır batıni bakış açısını, Hz. Musa ise zahiri bakış açısını temsil ediyor. Hikâye, bizlere duyularımızın ötesinde bir âlemin varlığını güçlü bir şekilde hissettiriyor; çünkü anlatı, okuyucuyu ikna eden bir derinliğe sahip.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde hadislerle desteklenen bu anlatı devam ediyor. Şahsi düşüncelerimi eklemem gerekirse, olaylara ne kadar dünya gözüyle baktığımızı fark ettim. Göremediğimiz âlemde işlerin bambaşka bir şekilde ilerlediğini hatırlatıyor. Çoğu zaman gördüklerimizin hayırlı olduğunu zannederken, kimi zaman da başlangıçta kötü sandığımız olayların zamanla hayra dönüştüğüne şahit oluyoruz.
Kitabın içeriğinden fazla detay vermeden belirtmem gerekirse, özellikle iyi ve kötünün ele alındığı bölüm oldukça ilgimi çekti. "Kötü var mıdır, kötü neye göre kötüdür? Kötü, aslında bir iyilik boşluğu mudur?" Aynı sorular iyilik için de düşünülebilir. Bu sorgulamalar, okuyucuyu hayatın içindeki yargılamalara kadar götürüyor. Kitap bittiğinde, kötüye dair bakış açınız değişiyor ve kendi nefsinizden başkasına hâkimlik yapma fikrinden uzaklaşıyorsunuz. "Kötü kişi midir, yoksa kötü fiil midir?" sorusu zihninizden çıkmazken, akılda tek bir soru yankılanıyor: "Yaratan'ın muradı nedir?"
Kitabı bitirdikten sonra, daha önce üzerinde hiç düşünmediğiniz meseleler bile zihninizi meşgul etmeye başlıyor. Kendinize şu soruyu sormadan edemiyorsunuz: "Ne kadar da düşünmemişim!" Soru işaretlerini çoğaltan ve zihni harekete geçiren bir eser…
İçerik açısından kitap; yaratılış, eşya, şeytan, melek, iyi ve kötü gibi daha birçok konulara değiniyor. Spinoza, Aziz Augustinus, İbn Rüşd, Hz. İbn Arabi, Hz. Konevi ve Hz. Mevlana gibi birçok ismin düşünceleri, bu konular etrafında ele alınıyor.
İz Bırakan Hikaye
Kitapta harika bir hikaye okudum. Hikaye şöyleydi:
Bir köyden diğerine giden iki keşiş; yolda, nehrin kıyısında oturmuş ağlayan bir genç kıza rastlarlar.
Keşişlerden biri yaklaşarak sorar:
“Kardeşim, niçin ağlıyorsun?”
Kız gözyaşları içinde cevap verir:
“Şurada, karşı kıyıdaki evi görüyor musunuz? Bu sabah erkenden buraya geldim, nehri yürüyerek kolayca geçmiştim ama şimdi su yükseldi ve evime dönemiyorum. Üstelik sandalda yok.”
Keşiş gülümseyerek, “Ah, hiç sorun değil,” der ve kızı kucağına alarak nehrin karşı kıyısına taşır. Ardından, iki keşiş yollarına devam eder.
Saatler sonra diğer keşiş sessizliğini bozarak sorar:
“Kardeşim, biz bir kadına dokunmamaya yemin ettik. Yaptığın büyük bir günah. Ona dokunmak sana farklı bir his vermedi mi?”
Arkadaşı sakince cevap verir:
“Ben onu iki saat önce arkamda bıraktım. Sense hâlâ taşıyorsun, öyle değil mi?”
Hikayedeki Hikaye
Gerçekten de iki keşiş aynı yolu yürüse de biri geçmişin yükünü taşırken diğeri çoktan onu geride bırakmış. Bedenleri aynı mesafeyi kat etmiş olsa da, zihinleri ve ruhları farklı yerlerde. İşte burada önemli bir soru doğuyor: Gerçek yolculuk bedensel mi, yoksa zihinsel ve ruhsal mı?
Birisi hâlâ geçmişte, olup biteni düşünerek ilerlemeye çalışıyor ama aslında yerinde sayıyor. Diğeri ise zihnini serbest bırakıp gerçekten yol alıyor. O hâlde asıl ilerleyen, geçmişin yükünden kurtulabilen değil mi?
Yol, sadece adımlarla kat edilmez. Kimi geçmişin gölgesinde yürür, kimi hafif adımlarla geleceğe ilerler. O hâlde, bu yolculukta kim daha ileride?
Mütevazi Final
Kitabın sayfa sayısı ve içeriğindeki derinlik göz önüne alındığında, konu itibariyle ciltler dolusu eser oluşturulabilecek bir yapıya sahip olduğunu söyleyebilirim. Her bölüm, okuru farklı bir düşünce iklimine hicret ettirirken, bu kitabı yeniden okuyacağımdan da şüphem yok.
Yazar, kitabın sonunda kendi sorgulamalarıyla sözü tamamlıyor; Allah'ın dünya ve ahiret üzerindeki merhametinden bahsediyor. Kitap boyunca değişmeyen tek gerçek ise insanın kusurlu bir varlık olduğu ve kusura eğilimli olduğu gerçeği.
Tâhirü'l-Mevlevî, mezar taşına yazılması için şu mısraları vasiyet etmiştir:
"Eli boş gidilmez, gidilen yere
Rabbim, boş gelmedim ben suç getirdim
Dağlar çekemezken bu ağır yükü
İki kat sırtımda pek güç getirdim."
Yorumlar
Yorum Gönder