Tahlil: Diriliş Neslinin Âmentüsü - Sezai Karakoç

    Sezai Karakoç’u önce şairliğiyle tanıdım. Şiirlerindeki duygu atmosferinin, diğer şairlerden farklı ve bambaşka bir tınıya sahip olduğunu fark ettim. Karakoç, bu dünyada yaşadığımız hayatın sözcükleriyle, buradan olmayan bir iklimin Kıble Rüzgarı’nı getirip yüreğinizin cebine iliştirir. O, cebinizde hiç eksilmeyen bir hüzünle, dünyanın neresinde olursa olsun insanlığı ve medeniyeti düşünmenizi sağlar.

    Karakoç’un dünyasında, kişiler yalnızca bir yüklemken; hakikat, öznenin kendisidir.

    Diriliş Neslinin Âmentüsü

    Diri kelimesiyle tahlile başladığımızda "ölü" kelimesinin zıt anlamı olduğunu görürüz. Dünyaya gelen her varlık yaşamaya başlar. Nefes alıp vermek hayatta olmanın belirtisidir fakat canlının diri olduğunu ifade etmek için yeterli değildir. Nefes alıp vermek yaşamak için hiç yeterli değildir. Bu yüzden canlının diri olduğuna dair bir belirti vermesi gerekir.

    Her yaşayan diri midir?

    Bu anlatıyı somutlaştıralım. Bir papatyayı düşlediğimizde kokusu ve görüntüsü aklımıza gelir. Kendi kendisini yine kendisi tasvir eder. Kendini tasvir etmesi belirtisidir. Biz papatya dediğimizde aklımıza gül gelmez. Bu belirti diri olmak demektir. Yani her yaşayan diri değildir. Yaşamanın belirtileri farklıdır, diri olmanın belirtileri farklıdır. Diri olmak kendini gerçekleştirmek anlamına gelir.

    Nesil ve âmentü

    Diri kelimesinden sonra gelen nesil ve âmentü kelimesi alelade seçilmiş kelimeler değildir. Nesil bir diğer tanımıyla kuşak anlamına gelir. Kuşaktan kuşağa aktarılan bütün güzellikler nesiller ile gerçekleştirilir. Gelenekler, görenekler, inanç biçimleri vs. hepsi nesiller aracılığıyla aktarılır.

    Nesil, zamanı aşan kişiler demektir. Şimdiki zamanda yaşayan bir kişi, geçmiş ve gelecek zamanı şekillendirebilir. Zamanı aşmak kendinden sonra gelecek kişiler için gereklidir. Çünkü hayat serüveni biten bir insan dünyada kendinden bir eser kalmasını ister. Eserler de nesiller ile bırakılabilir.

    Bu nesiller güzellikleri aktarırken neye göre ve kime göre şekillendirmelidir? Çünkü güzellik dediğimiz kavram görecelidir. Göreceli olma sebebi ise herkesin doğrusu farklıdır. Herkes kendi doğrusunu hakikat zannettiğinde ortaya kargaşa ve kavga çıkar. Bu yüzden Karakoç, "âmentü" kelimesi ile dünyanın hiçbir yerinde değişmeyen hakikati (gerçeği) ifade etmiştir. Bu hakikat inançtır. Kutsalı olmayan bir insan rüzgarda savrulur. Bugün nesnel ahlaktan bahsededebiliyorsak, bu inanç sistemlerinin getirmiş olduğu ahlaktır. Hiçbir ahlak inanç sisteminden bağımsız olamaz. Burada ifade edilen inanç sistemi ise İslam'dır.

    İnsanı diğer varlıklardan ayıran fark akıl zannedebilir. Fakat acıkan bir kedinin gelip sahibinden yemek istemesi bir akıl göstergesidir. Diğer canlılarda fıtri akıl bulunur. Fakat insanda iradi bir akıl vardır. Bu akıl sayesinde insan, bir kedinin üstünde varlık da olabilir. Bir kediden daha aşağı bir varlık da olabilir. Burada belirleyici olan ahlaktır. Ahlak insanı diğer varlıklardan ayırır.

    Neden Âmentü?

    Karakoç'a göre "Diriliş Nesli," bir kökün beslendiği gibi âmentüye bağlıdır. Burada, bildiri ya da manifesto kelimesi de kullanılabilirdi; fakat özellikle bu kelimenin seçildiğini düşünüyorum. Çünkü bu kelime özünde derin bir anlam taşır. Kendisine merkez olarak hakikati tanımlayan bir kişi, dünyada bulunan kimselerin doğrularına eğilmez. Bu kişinin kendi kutsalı vardır ve bu kutsal sayesinde eylemleri ve söylemleri doğru orantılıdır. Onun davranışlarında bir çatlaklık söz konusu değildir.

    Aynı zamanda, inanç sistemi üzerinden konuşuyorsak, bir de dünyadan sonrası için hayat vardır. Dünyadan sonra olan hayat için çabalayan bir kişi, bu dünyayı da ihmal edemez. Çünkü gittiği yerin yolları dünyadan geçiyordur. Bu yüzden, dünyayı bulduğundan daha güzel bırakması gerekir. Bu kişi, herhangi bir kişinin sevmesi için eylem gerçekleştirmez. O, kendi içinde belirlediği ve inandığı hakikatin varlığı için eylemlerini gerçekleştirir. Bu eylemler, somut olarak ortada birisi yokken bile, soyut olarak şah damarından daha yakın olan Allah için erdemli hareketlerdir. Bütün bunlar, öldükten sonra tekrardan dirileceğine inanan bir kişi için geçerlidir.

    Bir Kalp Ülkesi: Âmentü ve Geçtiği Ayetler

    "Sizin için geceyi bir örtü, uykuyu dinlenme hali kılan, gündüz vaktini ise bir diriliş ortamı yapan O’dur." (Furkân, 47)

    Diriliş vaktinin gündüz olması, toplumun bir arada olduğu vakit dilimidir. Kişi çalışır, alışveriş yapar, insanlarla birlikte bir bağ kurar. Bu bağı kurarken bir ahlaka ait olması gerekir. 

    Kişi; yardımsever olmalıdır, iyilik yapmalıdır, hoşgörülü olmalıdır, kibar olmalıdır; örnekler artırılabilir. Kişinin bağ kurduğu insanlara karşı davranışı da önemlidir. Diğer insanların kalbini kazanması gereklidir. Gece ise ruhuna döner. Gece, ruhların dile geldiği bir vakit dilimidir. Bir hesaplaşma zamanıdır. Gündüz yapılan eylemlerin hesaplaşması gece olur.

    "Kendimin Bir Diriliş Eri Olduğuma İnanıyorum"

    Karakoç, kelimeleri titizlikle belirleyen bir münevverdir. "Er" kelimesini incelediğimizde, bu kelimenin askeriyeye ait rütbe anlamına geldiği görülür. "Er," rütbesiz asker demektir. Burada birkaç soru ortaya çıkabilir: Rütbe nasıl artırılır? Rütbe düşer mi? Bu rütbe bir savaş hali mi ifade ediyor? Bu savaş ruhun kendisinde mi, yoksa bedende mi?

    Dünya hayatı, kişilerin insan kalmak için savaş verdiği bir meydandır. Çünkü diğer insanların hakları kolayca gasp edilebilir. Fakat bunu ahlakı olan hiç kimse tasvip etmez. Tasvip etmeyen ve insan kalmak için her gün savaş veren insanların rütbesi artar. Bu rütbe somut anlamda değildir. Kişilerin ruhlarında artan bir takvadır. Yani bir insanın melekten üstün olabilmesi anlamını taşır. Bunun tam tersi de mevcuttur; bazen bir kedi, bir insandan daha üstün olabilir. Bu iniş ve çıkışlar, nefis savaşı olarak adlandırılabilir.

    İyilik ve Kötülük Bağlamında Savaş Nerede?

    "Diriliş; ruhun açtığı bu sürekli savaşı sürdürme ve bu savaştan sürekli olarak başarılı çıkmak demektir."

    Kötülüğün meydana çıkma sebebi, fiziki alemden beslenmesidir. Fiziki alemde bulunan, ulaşılamayan ve yüksekte görülen istekler zaman içerisinde kişiyi kötülüğün bataklığına çekebilir. Fakat mutlak alemden beslenen bir ruh, kötülüğe meyil etmez. Çünkü burada ulaşamadığı bütün görüntülerin geçici olduğunun farkındadır.

    Savaş fiziki alemde gerçekleşiyor gibi görünebilir. Fakat asıl savaş ruhsal alemde gerçekleşir. Kişi, en büyük savaşını yine kendisiyle yapar.

    Dünya tarihine baktığımızda, dünya savaşlarının çoğunun sömürge üzerine kurulduğunu görürüz. Güçlü devletler, güçsüz devletleri her zaman sömürge haline getirmiştir. Fakat bu devletlerin toplumları, kendisini yetiştirmiş ve diriliş eri bir insan olsaydı, bu sömürgeye izin vermezdi. Dünyayı menfaat dünyası olarak algılamak, insana yakışmayan bir düşüncedir.

    Hz. Peygamber (asm), Tebük seferinden dönünce, “Hoş geldiniz! Küçük cihattan büyük cihada geldiniz.” buyurdu. Bunun üzerine Sahabiler, büyük cihadın ne olduğunu sordular. Hz. Peygamber (asm), "Büyük cihad: nefisin heva ve hevesine karşı yapılan cihaddır." diye açıkladı.

    İnkar Tutsaklık, İnanç Özgürlüktür

    İnanç, güven duymaktır. İnancı olmayan kişi, çevresindeki her şeyde güvensizlik hissederek kendini özgür hissedemez. Doğruları ararken, zamana, mekâna ve kişilere göre değişen şeylere tutundukça tutsak olur. Güveni sarsıldıkça, kendine olan güveni de azalır ve iradesini kaybeder. İnsan, iradesiyle insandır.

    Bir kutsala tutunan insan, kendisini özgür kılar. Bu özgürlük, onu hiçbir kavrama ya da tanımlanan bir kişiye endekslemez. Özgür olan kişi, aynı zamanda özgündür. Çünkü içten başlayan bir güven söz konusudur. Dışarıdan olan müdahale hiçbir şekilde sorun teşkil etmez. Kendisine güvenen kişi, hakikat dışında kalan hiçbir düşünceyi umursamaz. Bu da kendisini gerçekleştirmesine yol açar.

    Her Cephede Diriliş

    Karakoç, bütün cephelerde dirilişten bahseder. Ekonomiden tarihe, felsefeye, sosyolojiye ve sanata kadar birçok alanda dirilişin girmesi gerektiğini anlatır. Geçmişteki hatalardan ders alarak ileriye dönük yeni bir metot geliştirmekten bahseder. Ekonomiden örnek vermek gerekirse, ekonominin bir amaç değil, araç olduğunu anlatır. Para kazanmak için yaşayan bir kişinin hayata bakışı ile yaşamak için para kazanan kişinin hayata bakışı arasında fark vardır. Bu fark, para harcama stilini de değiştirir. Kişi, paraya köledir ya da parasını kendisine tutsak kılar.

    Her göz, dünyaya kendi meşrebine göre bakar. Çalışanlarını köle olarak gören birisi ile çalışanlarını arkadaşı olarak gören birisi arasında insanlık farkı vardır. Davranış farkı vardır. Ahlak farkı vardır. Günümüzde gerçekleşen problemlerin temelinde de bu söz konusudur. Tabii bunun birçok sosyolojik boyutu da mevcuttur. Kendisini ihya edemeyen bir kişiyi parası kullanır. Bu sebeple, kişinin kendisini yetiştirmesi önemlidir.

    "Ölülerin dirilişi sağlamasına imkan yoktur. Diriliş, dirilmişlerin işidir." 

    Ölmeden önce bizi yoksul bırakan arzulardan kurtulmamız gerekir. Ayrıca kendimizi gerçekleştirmemiz gerekir. Bu öyle bir var olmaktır ki, bizi öldürmeye gelen bizde dirilmelidir. Dirilmek ise iki basamaklıdır. Ruhta diriliş ve medeniyette diriliştir. Toprağa atılan her tohum önce metafizik alemde dirilir. Gözle görülmez ilkin. Ardından gökyüzüne doğru eylem gerçekleştirerek bir medeniyet ortaya koyar. Bütün gözlere görülür hale gelir. Ruhu emzirilmeyen bir kişi medeniyet gerçekleştiremez. Gerçekleştirse bile bal mumu gibidir. Balın kendisi değildir.

    Üstad Sezai Karakoç'un bu kitabı sayfalarca ve her alanda sosyolojik, tarihi, medeniyet bağlamında tahlil edilebilir. Ancak çıkarımlarım ve anlatılarla bu kadar tahlili yeterli görüyorum. Kitabın hakkını vererek tahlil etmek için bir kitap ortaya çıkarmak gerekir. Bu yüzden kitabı ana hatları üzerinden anlattım. 

    Üstadıma, tahlili okuyan herkesten bir Fâtiha istirham ediyorum, kendisine Allah'tan rahmet diliyorum...

Yorumlar