bir çiçek boyu karanfilleri aşamadığım zamanlardı
boğazı düğümlü bağcıklarıma
kaçıp saklanırdı çocukluğum
hangisinin ardından koşsam yorgunluk
hangisinin ardından baksam sonu ölüm olurdu
kafam götürmezdi kabirdekilerin sesini
susmamaya yemin eden susamlar
avucunda hülyaları gösteren hayat
benden saklı mermerler biriktirirdi
bense mütevazi taşlarla konuşurdum
korkardım mezar taşımı incitmekten
ürperirdim toprağa ağır gelmekten
sardunyalarla selamlaştığım zamanlardı
şapkamın önüne dökünce kusurlarımı
hangisini toplayacağımı düşünürdüm
çok gittiğim ama hiç gidemediğim kendimden
af çeşmesinde akan suya
çağlayan umuda ve
günahımı erteleyen Allah'a sığınırdım
şimdi yalnızlığın mezarını kazıyorum kaldırım taşlarına
yaşarken suyu esirgenen çiçeği arıyorum üzerime
bir selvim olmasa da yeryüzünde
gökyüzüne bakacağım günü arıyorum
mevlânâ’yı gözleyen âşık şem’î gibi
hayata karışıp ölümü yaşıyorum
Yorumlar
Yorum Gönder