Hakikatin ışığı altında, doğrular kendi içlerinde bir dövüş halindedir. Bu güreş, kimi zaman insanı içsel bir kargaşaya sürükler, kimi zaman ise onu daha derin bir anlayışa taşır. Hakikat, tüm bu doğruların ardında yer alan o değişmez gerçektir; doğrularsa onun gölgesinde birer yankı gibidir.
Doğruların değişkenliği, hakikate dair bir arayışın, sürekli bir sorgulamanın ifadesidir. İnsanın her doğrusu, onu kendi çerçevesinden yansıtır ve bu nedenle görecelidir. Ancak insan, hakikate erişmeye ne kadar yaklaştıysa, doğrularının bu değişkenliği de o ölçüde azalır ve sonunda hakikatin huzurunda sükûnete erer. Bu süreçte, doğrular, tek bir mutlak doğruda birleşir ve hakikate varmış olur. Tam da bu sebeple Kur'an'ı okumak, hakikate açılan bir kapıdır; orada, değişmeyen ve tüm zamanları kuşatan bir hakikatin ışığı saklıdır.
Kur’an’ın ilk suresi olan Fatiha'da, Rahman ve Rahim isimleri, bu hakikatin iki yönünü gözler önüne serer. Rahman, tüm yaratılmışlara yönelen bir merhameti temsil ederken, Rahim yalnızca müminlere yönelmiş, özel bir rahmettir. Bu, hakikat arayışındaki insan için önemli bir ayrımdır. Herkes, Rahman’ın rahmetiyle kapsanmışken, Rahim’in rahmeti yalnızca müminlere tahsis edilmiştir. Mümin olmak, yalnızca kendine ait doğruların peşinden gitmek değil; kendi doğrularını, hakikatin ölçüsünde tartmak ve arındırmak demektir. Aksi halde, insan kendi doğrusunun peşinden giderek mümin olmaktan geri kalabilir.
Doğruların güreşi, nihai bir sona ulaşıncaya dek sürecek bir arayıştır. Bu arayışın içinde, her doğru bir mihenk taşına dönüşür ve hakikatin ışığında ya kendini doğrular ya da yok olur. Hakikate ulaşan, sadece kendi doğrularını değil, tüm doğruları hakikat ile buluşturan bir ferasete sahip olur. Ve o zaman, doğruların güreşi sona erer; insan, hakikatin gölgesinde sükûn bulur.
Yorumlar
Yorum Gönder