Abdal kimdir? Gözü, karnı doyunca neden gaflete düşer? Doymak, gerçekten de gaflete mi kapı aralar? Bu soruları çoğaltmak mümkün. Önemli olan, samimiyetle cevap aramak ve kalbimizi ortaya koymaktır.
Abdal, “hür kul yahut köle” demektir. Kişinin hürriyeti, neye ve kime tabi olduğuyla belirlenir. İrade koymak, tabii olmaktır; iradeyi aşan durumlar ise "kaza ve kader"dir. Hiçbirine inanmamak, ömrü boşa harcamaktır. "Batıp gidenleri sevmemek," bir kuyumcunun bütün altınlara sahip olması gibidir.
Gözü doymayan kişi köledir. Göz, dünyaya açılan bir pencere; gördüklerimiz ise anlık tatminlerdir. Ancak bu tatmin, elde edilen ve emek harcanan günlerle sınırlıdır. Sonrasında alışkanlıklar devreye girer ve kişi yeniden bir arayışa girer, yeni hedefler peşinde koşar.
Zamanın, et ve kemikten yapılmış bir varlık olduğunu bilmeden harcanan bir ömür, fark edilmeyen bir hazine gibidir. Aynı şekilde, bedenden yaratıldığını düşünerek soyut duyguları hissetmek ve bunları inkâr etmek de yanıltıcıdır. "Göremiyorum" diyorsun, ama düşlerini hissedebiliyorsun. Peki, hissettiklerini reddetmek ne kadar samimi?
Hakikat, doğrunun ötesindedir; çünkü doğru her yerde değişebilir. Bu yüzden bir denge kurmak gerekir. Göz ile dünyaya, kalp ile mânâya açılmak ve arayışa girmek gerek. Dünyayı inkâr, ahireti inkâr etmektir. Somut olan dünya, soyut olan ise ahireti temsil eder. Hissetmek, somut bir gerçeklikte başlar ama soyut bir boyuta uzanır.
Doymak, gaflete en yakın noktadır. İçimizdeki cılız ama hakikati söyleyen ses, "Bedel öde." der. Bu bedeli, ancak o sesi duyanlar bilir. İnsanlar çoğu zaman kaçmak ile yüzleşmek arasında seçim yapar. Ruhu aç olan kişinin midesi de doygunluk hissetmez.
İnsan, hem dünya hem de ahiret dengesini içinde taşır. Bu denge bozulduğunda terazinin ayarı da bozulur ve yanlış tartar. Yanlış tartılmış bir terazi, yok olmanın habercisidir.
Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) rivayet ediyor ki, Kainatın Ulu Önderi Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz, en iyiyi yapmaya çalışınız, o zaman size müjdeler olsun; günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız.” [1]
İmam Buhârî’nin bir başka rivayeti ise şöyledir:
“Orta yolu tutunuz, amellerinizi mükemmelleştirmeye ve Allah’a yakın olmaya gayret ediniz. Sabahleyin, öğle ile akşam arası çalışınız. Bir parça da geceden faydalanınız. Aman acelesiz gidin, telaşsız gidin ki, menzilinize, varacağınız hedefe ulaşasınız.” [2]
Kaynakça:
Abdal, “hür kul yahut köle” demektir. Kişinin hürriyeti, neye ve kime tabi olduğuyla belirlenir. İrade koymak, tabii olmaktır; iradeyi aşan durumlar ise "kaza ve kader"dir. Hiçbirine inanmamak, ömrü boşa harcamaktır. "Batıp gidenleri sevmemek," bir kuyumcunun bütün altınlara sahip olması gibidir.
Gözü doymayan kişi köledir. Göz, dünyaya açılan bir pencere; gördüklerimiz ise anlık tatminlerdir. Ancak bu tatmin, elde edilen ve emek harcanan günlerle sınırlıdır. Sonrasında alışkanlıklar devreye girer ve kişi yeniden bir arayışa girer, yeni hedefler peşinde koşar.
Zamanın, et ve kemikten yapılmış bir varlık olduğunu bilmeden harcanan bir ömür, fark edilmeyen bir hazine gibidir. Aynı şekilde, bedenden yaratıldığını düşünerek soyut duyguları hissetmek ve bunları inkâr etmek de yanıltıcıdır. "Göremiyorum" diyorsun, ama düşlerini hissedebiliyorsun. Peki, hissettiklerini reddetmek ne kadar samimi?
Hakikat, doğrunun ötesindedir; çünkü doğru her yerde değişebilir. Bu yüzden bir denge kurmak gerekir. Göz ile dünyaya, kalp ile mânâya açılmak ve arayışa girmek gerek. Dünyayı inkâr, ahireti inkâr etmektir. Somut olan dünya, soyut olan ise ahireti temsil eder. Hissetmek, somut bir gerçeklikte başlar ama soyut bir boyuta uzanır.
Doymak, gaflete en yakın noktadır. İçimizdeki cılız ama hakikati söyleyen ses, "Bedel öde." der. Bu bedeli, ancak o sesi duyanlar bilir. İnsanlar çoğu zaman kaçmak ile yüzleşmek arasında seçim yapar. Ruhu aç olan kişinin midesi de doygunluk hissetmez.
İnsan, hem dünya hem de ahiret dengesini içinde taşır. Bu denge bozulduğunda terazinin ayarı da bozulur ve yanlış tartar. Yanlış tartılmış bir terazi, yok olmanın habercisidir.
Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) rivayet ediyor ki, Kainatın Ulu Önderi Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz, en iyiyi yapmaya çalışınız, o zaman size müjdeler olsun; günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız.” [1]
İmam Buhârî’nin bir başka rivayeti ise şöyledir:
“Orta yolu tutunuz, amellerinizi mükemmelleştirmeye ve Allah’a yakın olmaya gayret ediniz. Sabahleyin, öğle ile akşam arası çalışınız. Bir parça da geceden faydalanınız. Aman acelesiz gidin, telaşsız gidin ki, menzilinize, varacağınız hedefe ulaşasınız.” [2]
Kaynakça:
- [1] Buhârî, Îmân 29. Ayrıca bk. Nesâî, Îmân 28.
- [2] Buhârî, Rikâk 18.
Yorumlar
Yorum Gönder