Allah, Çiçeklerin de Sesini Duyar

Mevlânâ der ki: “Dünyada kuşkulanıp neye baktıysam göremedim, bulamadım. Çünkü bu görmek ve anlamak yüceliği sadece Allah’a inananda var.”
    Yeryüzünde bulunan canlı ve cansız varlıklar yerçekimi kuvvetine tabidir. Yüksek bir yerden bırakılan misket aşağı yönlü olarak düşer. Yağmur taneleri toprağa doğru yolculuk yaparken birbirine çarpmadan iner. Yer çekimi, Dünya’nın merkezine doğru olsa da tabiatın tamamında gökyüzüne doğru hareket görülür. Gökyüzünü seyreden yeryüzü ve yeryüzünü izleyen gökyüzü arasında sırlı bir haberleşme vardır.

    İmam-ı Gazâlî, El-Hikmetu Fi Mahlûkatillah eserinde göğe bakmanın faydaları hakkında şöyle söylendiğini ifade eder:
  1. Vesveseleri azaltır.
  2. Hüzün ve kederi azaltır.
  3. Korku vehmini giderir.
  4. Allah’ı hatırlatır.
  5. Kalpte Allah’ın büyüklüğünü yayar.
  6. Kötü düşünceleri giderir.
  7. Karamsarlık hastalığına iyi gelir.
  8. Âşıkları teselli eder.
  9. Sevenleri birbirine alıştırıp yakınlaştırır.
  10. Ve o, duaların kıblesidir.
    Bu maddelerin sadece insana hitap ettiği hissi oluşabilir. Oysa gökyüzüne doğru yükselen ağaç, bulutları ve yıldızları seyrederek meyve verir. Rengârenk açan ve kokusuyla mest eden çiçek, yeryüzünü göğün maviliğine doyarak süsler. Türlü yiyeceklerle ikram emrini işiten toprak, canlılığı sürdürerek hayat imkânı oluşturur. Bütün bunlar göğe bakmanın faydalarıdır. Kaygının ortadan kaldırıldığının resmidir.

    Kâinatta bulunan canlılarda rızık ve gelecek ile ilgili kaygılar yoktur. Onlar için sadece teslimiyet vardır. Yeryüzündeki canlılık “Yağmur yağar mı?” , “İlkbahar gelir mi?” sualleriyle herhangi bir telaşa girmez. Gökyüzü ile sessizce konuşur. Teslimiyette bulduğu huzurla her mevsim solar ve yeniden canlanır.

    Yeryüzünde bulunan bitkilerin kaygısı olsa ne olurdu?

    “Güneş ve Ay için ısı ve ışık kaynaklarının bitme ihtimalleri göz önünde bulundurulsa yeryüzündeki doğalgaz, kömür, petrol rezervleri yeterli mi? Gece ve gündüz yahut dört mevsim temin edilemezse hayat yolculuğu nereye gider?” soruları bütün bitkilerin merak konusu olurdu. Ya da papatyanın aklı karışıp gül olmak istese zaman içerisinde kendine yabancı kalacağı için pişmanlık duygusuna kapılırdı. “Ömür beyhude geçti.” beyanında bulunarak özünden bihaber şekilde ne kokusu ne rengi bilinirdi. Gül, yağmurun kaynağını buluttan bilerek sonbahar gelecek korkusuyla ağlasa göz pınarları kururdu. Hiçbir mevsim canından olduğu gerekçesiyle yardım edemezdi. Hem bülbülün hem de gülün adı bile anılmazdı. Bütün bunlara baktığımızda hangi varlık olursa olsun, kendi doğrularıyla şartlarını tartmaya kalkarsa yetersizliği sebebiyle kaygıdan öteye gidemez.

    Mevlânâ der ki: “Dünyada kuşkulanıp neye baktıysam göremedim, bulamadım. Çünkü bu görmek ve anlamak yüceliği sadece Allah’a inananda var.”

    Bu dünyada insan karanlık telaşıyla mum ışığında oynayan gölge oyunu misali ceylan resmine aldanır. İzlediğinde heyecan verici bulduğu bu gölge oyunu günün doğmasıyla beraber son bulur. “Duvarda hareket eden ceylanı gördüm,” diyen doğruyu söyler. Fakat hakikate baktığımızda o görüntüler bir araya gelmiş parmakların gölgesidir. Doğru başka, hakikat başkadır.

    İşitilmediğini ve yalnız olduğunu düşünen insan suretlere aldanır. Çiçeğin sesini işitmeyi kenara bırakarak kalabalıkların kargaşasında unutulduğunu zanneder. Gökyüzünde saklı sırları düşünmek yerine müşkül olduğunu söyler. Gazâlî’nin göğe bakmakla ilgili söylendiğini ifade ettiği faydalar kâinatta bulunan bütün varlıklar için geçerlidir. Gökyüzünü izleyerek her mevsim yeniden doğan bu tabiat o sırrı aşikâr eder. Eksiksiz ve telaşsız açan bir renk bile teslimiyetin kaygıyı ortadan kaldırdığının delilidir.
Unutma!
Allah, sadece gönüllerin değil, çiçeklerin de sesini duyar!

Kaynakça:

  1. Üçüncü Yeni Dergisi  

Yorumlar