Bana Rengini Söyle, Sana Kokunu Söyleyim

“Allah’ın boyasıyla boyandık. Boyaca O’ndan daha güzel olan kim vardır? Biz yalnız O’na kulluk ederiz” (deyin).”  (Bakara Suresi 138)
    “... Bitkilerin kokuları belki de onların düşünceleridir, kim bilir…” diyor Balzac. Aslında bu varsayımsal bir düşünce değil. Hakikatin kendisi. Çiçeklerin şahsiyetine dair belirtileri vardır. Bu belirtiler kokusundan itibaren başlayıp görünüş biçimine kadar devam eder. Kekik kokusunu hissettiğimizde aklımıza bir gül gelmez. Siyah bir papatyayı hayal edemezsiniz. Çünkü hepsi şahsiyetini tanımlayan özelliklere sahiptir. Bu özelliklerin dışına çıkma durumu ise söz konusu değildir.

    Koku, sözlükte belirti yahut işaret anlamına gelir. Doğada gördüğümüz bütün varlıklar kendisini işaret eden özelliklere sahiptir. Gözlerimiz hangi varlığı görüyorsa biz aslında onun özelliklerini de görmüş, hatırlamış oluruz. Koku dediğimiz his aslında buruna hitap eden bir eylem değildir. Salt bir kavramdan daha fazlasıdır. Bunu bir kişi üzerinden değerlendirdiğimizde gördüğümüz insanın bizde uyandırdığı hislerin bütünü diyebiliriz.

    Bir A kişisi tanımlaması yaptığımızda ahlak sahibi ve insanların yardımına koşan bir insan düşünelim. Bu kişi bir topluluğun önüne çıktığında insanlar üzerinde bıraktığı etkiyle hatırlanır. A kişisine baktığımızda onun özelliklerini görüyorsak bu onun şahsiyetine ait kokusu anlamına gelir. Kokunun burun organıyla alakası olmadığı gibi bedenle de ilgisi yoktur. A kişisinin ruhunda taşıdığı özelliklerin dışarıya yansımasıdır koku. Çünkü onun ruhundan başlayan bir eylem bizim dışımızdan süzülerek ruhumuza işlemektedir.

    İnsan Hangi Renktir?

    Renk, ışığın; kendi öz yapısına veya cisimlerden yansımasına bağlı olarak gözde oluşturduğu duyum anlamına gelir. Aynı zamanda mecaz olarak nitelik anlamına da gelir. Nitelik üzerinden değerlendirdiğimizde bir şeyin iyi yahut kötü olması, iyilik ve kötülük kişilerin şahsiyetine göre değişkenlik gösterebilir. Zaten konumuz burada bu değil.

    A kişisi üzerinden değerlendirmeye devam ettiğimizde yansımalara bağlı olarak bizim gözlerde oluşturduğumuz haysiyetimiz rengimizin kendisidir. Mutlak bir iradeden, beslenebilen bir insan, iyi veya kötü özelliklerini insanların değerlendirmesine bırakmaz. Çünkü kişiye hitap etmedikçe onun çıkarlarını gözetmedikçe onun gözünde iyi olamayabilirsiniz. Bu da kişinin haksızlığa uğramasına neden olur. Yani Allah'ın emir ve yasakları doğrultusunda hayat süren ve etrafında bulunan bütün varlığa karşı insani sorumluluğunu gerçekleştiren bir insan iyidir.

    Renk aynı zamanda ışık yükseldikçe artan bir kavramdır. Burada bulunan ışığı insanın ruhunda bulunan nura benzetebiliriz. Kişi insanlık vazifesini yerine getirdikçe diğer insanların gözündeki değeri de artacaktır. Ancak burada mühim bir konu söz konusudur. Görevimizi yerine getirirken insanların gözünde yer edinmek yerine Allah'ın rızasını kazanmak için yapmamız gerekir. Gösteriş yapmak, görevi icra etmek anlamına gelmez. İyi ve iyilik kavramının içini doldurduğumuzda rengimiz artar. Rengi yüksek insanlardan olan Mevlana hazretleri ve Yunus Emre hazretleri birer örnektir.

    İyilik artınca rengimiz nasıl artıyorsa kötülük artınca da rengimiz söner. Bu tanımlama, hayvanlardan aşağı olan insanlar için geçerlidir. Ancak bu tanımlamaya örnek vermek istemiyorum. Çünkü ya hayır söylemek gerek ya da susmak.

    Kainatın en değerli varlığı olarak insan bütün canlılara sergilediği tutumuyla kimliğinin hakkını vermesi gerekir. Yaratılış gayelerinden birisi de budur. Haysiyetini ruhunda ördüğü güllerle donatıp bir gül gibi kokmak ve haysiyet tanımlaması yapmak. Şahsiyetini ise ““Allah’ın boyasıyla boyandık. Boyaca O’ndan daha güzel olan kim vardır? Biz yalnız O’na kulluk ederiz” (deyin).” (Bakara Suresi 138) ayetine amel ederek Allah'ın ayetlerinde belirttiği gibi insan olmak. Şahsiyet insanın rengidir, haysiyeti ise kokusudur. Bunu bir atasözüyle harmanlamak istiyorum:
“Bana rengini söyle, sana ne koktuğunu söyleyeyim.”

Yorumlar