Su Gibi Azîz Ol

Dünyalılaşmayan ve kendisine yabancılaşmayan Yunus Emre şöyle söylemiştir: “Bir avuç toprak biraz da suyum ben. Neyimle övüneyim işte buyum ben.”
    Alemde bulunan bütün varlıkların şahsına münhasır istidadı vardır. Bu istidat çeşitliliğinde her birinin rengi, kokusu, dokusu ve sesi birbirinden farklıdır. Aynı dalda bulunan elmalar bile birbirine benzemez. Güneşin nûrunu gören ve görmeyen elmalar arasında renk ve tat aynı değildir.

    Kainatta yer alan mevcudat görev icrası itibariyle mükemmeldir. Eksiksiz işleyişiyle tabiat ve tabiiyet arasında bağ olduğu da âşikardır. Kusursuzluk karşısında tabiatın görünmeyen bir iradeye tabii olduğunu düşünebilir. Mükemmel bir irade kusursuz işleyişin ispatıdır.

    Yeryüzünde olan bütün olaylar sebepler çerçevesinde gerçekleşir. Dünya, Güneş etrafında belli bir eğimle döner. Mevsimler bu eğimin sonucudur. Mevsimlerle birlikte çeşitli mahsul elde edilir. Kış mevsiminde ayrı ayrı meyve ve sebzeler, yaz mevsiminde ayrı meyve ve sebzeler yetişir. İçerik olarak hepsinin zenginliği de birbirinden farklıdır. Bu mahsuller yetişirken gereklilikleri yalnızca mevsim değildir. Su, bakım, gün ışığı derken liste daha da uzayabilir. Sebepler sonuçların tecellisidir.

    Tabiiyet, arş ve yeryüzündeki kusursuz işleyişin anahtar kelimesidir. Bütün varlıkların hiçbir çatlak olmadan, oluşmadan bir resim tablosu gibi nizami düzene işaret etmesi fırçaya ve boyaya sebep; ressama ise tabiiyet atfeder. Güneş ve kendi ekseni etrafında dönen Dünya bir tabiiyet mensubudur. Tabiiyete mensup olan bütün varlıklarda fıtratî irade vardır. Varlıkların bu iradenin dışına çıkması mümkün değildir. O sebeple kusursuzdur.

    İnsan âlemler için istisna bir varlıktır. Fıtratî iradeye tabiiyeti ile belli bir yaşa erişinceye kadar kusursuz bir varlıktır. Sonrasında hayat mücadelesine kendi iradesiyle devam eder. Kendi iradesiyle karar almaya başladığı gün kusurları da başlar. Çevresi, ailesi, yaşadığı coğrafya ve kendi öz kimliği bu kusurlu kararların mimarlığını yapar.

    Dünya hayatı içerisinde yeryüzünde ve gökyüzünde bulunan bütün varlıklar dünyalılaşmaz. Yani kendisine yabancılaşmaz, yabancılaşamaz. Ancak insan yine istisnadır. Diğer varlıklar kendi öz kimliğini tabiiyet ile korurken insanoğlu bu durumu muhafaza edemeyebilir. Tabiiyet bozulduğunda tabiat da bozulur. İnsan doğduğunda tabiatı mükemmel ve kusursuz iken tabiiyetin bozulmasıyla beraber o kusursuzluktan uzaklaşabilir.

    Son nefese kadar ise her yapılan yanlışın telafisi mevcuttur. Kendisine yabancılaşan insan tekrardan kusursuz bir iradeye tabiiyetiyle beraber tabiatını düzeltebilir. Tabiatı düzelen bir insan, bütün varlıklarla barışır. Bu barış bütün hayatına yansır. Soruların cevabını teker teker bulur. Arş ve arzda bulunan bütün varlıkların sebebini ve çeşitliliğini tanır. Tanımak yabancılığı ortadan kaldırır.

    Yaratılmış olan bütün varlıkların temelinde su vardır. Araştırmalara göre dünyada milyon sayısıyla başlayan trilyona kadar giden canlı türü mevcuttur. Bu canlıların her birinde ayrı bir suret vardır. Varlık olarak insanı düşündüğümüzde dünyada 8 milyar birbirine benzemeyen insan vardır. DNA olarak birbirine benzemeyen 8 milyar insanı ve canlıları ele aldığımızda bu çeşitliliğin bir ham maddeden oluşması ilginç bir durumdur.

    Dünyalılaşmayan ve kendisine yabancılaşmayan Yunus Emre şöyle söylemiştir: “Bir avuç toprak biraz da suyum ben. Neyimle övüneyim işte buyum ben.” Eskiler ve Yunus Emre hakikat söylemiştir. Çünkü bütün varlıkların ham maddesi sudur. Suyun olmadığı yerde canlılık yoktur. Suyu tanımak insanı aziz olmaya götürür. Bütün varlığın çeşitliliğinin tek bir suya bağımlı olması âdeta mutlak bir iradeyi gözler önüne serer ve Kur’an-ı Kerim’de şöyle geçer:
“İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?” Enbiyâ / 30

Yorumlar