Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine - Sezai Karakoç

I
Gelin gülle başlayalım şiire atalara uyarak 
Baharı kollayarak girelim kelimeler ülkesine 
Dünya bir istiridye 
Dönüşelim bir inci tanesine 
Dünya bir ağaç 
Bir özlem duvarı 
Bülbül sesine 
Şair 
Gündüzü bir gül gibi 
Akşamı bülbül gibi 
Sarıp sarmalayan öfkesine 
Anılar demirden alçısı zamanın 
Şair kollarını çarmıha geren 
Ve mısralar boyu kireçleşen 
Gençlik hayalleri 
Ah eski kemik ah eski deri 
Ve kemikle deri arasına gerilen 
Ruhumun şenlik günleri 
Ah eski kemik ah eski deri 
Yenilgi sanılan zafer saatleri

Bana ne Paris'ten 
Avrupa'nın ülkü mezarlığından 
Moskova' dan Londra' dan Pekin' den 
Newyork 
Bütün bu türedi uygarlıklar umurumda mı 
Birazcık Roma'yı hesaba katabilirdim 
Ama Roma 
Kendi kendini inkar edip durmakta 
Buz gibi eriyerek 
Bir kokakola 
Veya bir votka bardağında 

II
Gelin gülle başlayalım atalara uyarak 
Baharı kollayarak girelim kelimeler ülkesine 
Bir anda yükselen bir bülbül sesi 
- Erken erken karlar ortasında 
Güneş donmuş ışık saçan bir yumurta -
Bana geri getirir eski günleri 
... Paslanmış demir bir kapı açılır 
Küf tutmuş kilitler gıcırdarken 
Ta karanlıklar içinde birden 
Bir türkü gibi yükselirsin sen 
Fısıldarım sana y.llarca içimde biriken 
Söyleyemediğim ateşten kelimeleri 
Şuuraltım patlamış bir bomba gibi 
Saçar ortalığa zamanın 
Ağaran saçın toz toprağını 
Bana ne Paris'ten 
Newyork'dan Londra'dan 
Moskova' dan Pekin' den 
Senin yanında 
Bütün bu türedi uygarlıklar umurumda mı 
Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu 
Geceme gündüzüme

Gözlerin 
Lale Devri'nden bir pencere 
Ellerin 
Baki' den Nefi' den Şeyh Galib' den 
Kucağıma dökülen 
Altın leylak

III
Ölüler gelmiş çitlembikler sarmaşıklarla 
Tırmanmışlar surlarıma burçlarıma 
Kimi ırmaklardan yansıma 
Kimi kayalardan kırpılma 
Kimi öteki dünyadan bir çarpılma 
İçi ölümle dolu 
Dönen bir huni 
Doğarken güneş 
Kesilmiş ölü yüzlerden 
Bir mozaik minyatürlerden 
Dokunur tenimize 
Soğuk bir Azrail ürpertisiyle ay 
Ve birden senin sesin gelir dört yandan 
Menekşe kokulu sütunlardan 
Komşu dağlardaki nergislerden leylaklardan 
Gözlerine ait belgeler sunulur 
Ey aşkın kutlu kitabı 
Uçarı hayallere yataklık eden 
Peribacalarının yasağı 
Gönlümün celladı acı mezmur 
Bana bıraktığın yazıt bu mudur 
Ölüm geldi bana düğün armağanın gibi 

Senden bir gök 
Senden yıldızlar ördüler 
Ateş böcekleri 
O gece dört yanıma 
Ey bitmeyen kalbimin Samanyolu destanı 
Sen bir anne gibi tuttun ufukları 
Ve çocuklar gülle anne arasında 
Seninle güller arasında 
Tuhaf bir ışık bulup eridiler 
Çocuklar dağ hücrelerinde erdiler 
Aramızdaki sırra 
Bir de ay ışığında büyüyen fısıltılar 
Gençlik monologları 
Seni alıp kaybolmuş zamanın çağıltısından 
Bana getiren 
Yasamız vardı 
Öfkeyle yazardın sen bir yüzüne 
Ölür ölür okurdum öbür yüzünde ben

IV
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome’nin Belkıs’ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Yıllar geçti saban ölümsüz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca’da Emirgan’da
Kandilli’nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili

Sezai Karakoç
( 1933 - 2021 )

Yorumlar