Kâinat Ağacının En Son ve Cemiyetli Meyvesi "İnsan"

    Küçük bir kâinat şu insanoğlu
    Ne varsa âlemde o var âdemde
    Katreden ummana, arşı âlâya
    Ne varsa âlemde o var âdemde

    -Uğur Işılak

    "İnsan" lafzı, "Alışmak, uyum sağlamak" mânâsına gelen üns kelimesinden türemiştir.

    İnsanoğlu doğduğu andan itibaren gelişim ve değişim içerisindedir. Zaman içerisine yayılan bu gelişmeler, arzu ve beklentiler sürekli olarak değişim göstermektedir. Yeni doğan bir bebeğin tek gayesi aç kalmamaktır. Her baharla beraber yeni beklentiler de dahil olacaktır. Aç kalmama, barınma, sevilme, kabul görme vb.

    Arzu ve gayeleri tek bakış açısıyla ele aldığımız takdirde insan hakkında tam manasıyla bir fikir elde etmek mümkün değildir. Bir bütün olarak tanımladığımız insan, iki farklı alemden meydana gelmiştir. Bunlar; beden alemi ve ruh alemi. Beden alemi kendi içerisinde duyulara göre de ayrılır. Örneğin, bulutları gözümüzü kapattığımız takdirde göremeyiz. Ya da işittiğimiz herhangi bir sesi gözümüz ile göremeyiz.

    Ruh alemi için de aynı söylemlerde bulunmak mümkündür. Örneğin, herhangi bir gaye çerçevesi içerisinde düşe daldığımız takdirde onu betimlemek, düşünce dünyamızda tasvir etmek kolaydır. Hayalini kurduğumuz bir arabanın evimizin önünde olduğunu düşlemek basittir. Fakat ruhlar aleminde yer alan Tuba Ağacı'nı tasvir etmek daha önce duyu organları ile temas etmediğinden dolayı ve ruhlar aleminin mertebelere göre ayrılmasından dolayı mümkün değildir.

    Varlık ve yokluk bağlamında kendi içinde gezen insanoğlu için yaratılan bu kainat, tefekkür edildiği takdirde büyük bir lütuftur. Yeryüzünde keşfedilen bütün canlıların kendine değil insana hizmet etmesi bulunduğu konum açısından önem teşkil eder. Örneğin, toprakta biten pamuğun, koyundan elde edilen yünün, kolları olmayan ipek böceğinden elde edilen ipeğin, bitki gövdesinden elde edilen liflerin diğer bir adıyla ketenin bir araya gelerek, yeryüzünde tek varlığa hitap ederek kıyafetin ham maddesini ihsan etmesi, insana hizmetin en büyük göstergesidir.

    Yeryüzündeki nimetlerin toprağın altında bulunan görünmez bir ambardan çıkıp yeryüzündeki tek bir varlığa hitap etmesi yani insanı hedef alarak onun istek ve ihtiyaçlarını karşılaması, yaratılanların arasında en kudretli ve önemli varlığın insan olduğunu gösterir.

    İnsanın yaratılışından itibaren gerçek istikameti göstermek üzere peygamberler gönderilmiştir. Bu istikametin çizdiği sınırlar, ahlak açısından yeryüzünü yaşamak için en verimli hale getirmeyi ve yoktan var eden Allah'a tabii olmakla beraber insanın, insana köleliğini engellemiştir. Yüce Allah'ın bildirmiş olduğu hükümleri öğretmek için yüz binlerce peygamber gelmiştir. Onların hayatı kullar için örnek teşkil etmektedir. Allah, göndermiş olduğu peygamberleri diğer yarattığı kullardan ayrıcalıklı ve üstün tutmamıştır. (Fıtrat hariç, çünkü peygamberler günahsızdır. Ahlak olarak en üstünü onlardır.) Bizler gibi, bizlerin kaldıramayacağı ve yanından geçemeyeceği imtihanları onlara da vazife kılmıştır.

    Toplum tarafından dışlanmış, kimsesi kalmamış ve her şeyini kaybetmiş Hazreti Eyüp Aleyhisselam, kardeşleri tarafından ihanete uğramış; yıllarca babasıyla hasret çeken Hazreti Yusuf Aleyhisselam, aile fertlerinin vefatıyla; zulmüyle, yoklukla sınanan kâinat peygamberi Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve daha sayamayacağımız kadar imtihanla sınav edilmiş peygamberler bizlere en iyi örnektir.

    İmtihanı maddenin görünen yüzü ile açıklarsam, dikilmiş bir ağacın gövdesinin irileşmesi ve güçlenip meyve vermesi için gövdesinde bulunan dalların budanması gerekir. Bahar gelmeden önce ekilip biçilecek bir bahçenin sonbahardan sonra sürülmesi ve dinlendirilmesi gerekir. Yaşanan sıkıntılı ve can yakan o dönemlerden geçtikten sonra lezzetleri, kokuları, renkleri birbirine benzemeyen tatlar elde edilir. Bu tatları elde etmek için sürülen bahçede neyin eksik olduğunu, hangi tohumun ekilmesi gerektiğini bilerek yapmak gerekir. Yani bir noksanlığın teşhisini koymak onun varlığına doğru alınacak yolun gerekliliklerini tanımak demektir.

    İnsanın kendine yabancı kalmaması ve hayatı anlamlandırma gayreti içerisinde bulunması için din gönderilmiştir. Dine yabancı kalmaması için de insana, insan ile hitap edilmiştir. Gönderilen ilahi hükümler ne bir dağa, ne bir kuşa hitap etmiştir. Sıfatına ve idrakine yakışır biçimde olduğu takdirde yeryüzünde hükümdar olabilecek “insan” sorumlu kılınmıştır. Bütün cihan ekseriyetle tabii ve hizmetkar kılınmıştır. İnsanoğlu ön yargısı ile cahil, tefekkürü ile âlim sıfatıyla ikiye ayrılarak hayatını devam ettirmiştir.

    Eylemlerin belirleyiciliği ile sıfatına yakışır olmayı belirleyecek olan insan, kendi keşfini kendisi icra edecektir. Kristof Kolomb denizin gerekliliklerine göre gemi ile yola çıkmasaydı, Amerikayı keşfedemezdi. Maden ocağından suyu dışarı atmak zorluğuyla karşı karşıya kalınmasa buhar makinesi icat edilmez, sanayi devrimi hayal olurdu. İnsanın hayatının akışını belirleyen eksiklerdir. Eksikler, keşifler, icatlar yani bütün insanın hayatını etkileyen ve rahatlığa doğru adım attıran buluşlar eksiklikle başlar. Madde aleminde eksiklik, metafizik alemde imtihandır.

    Pîrim Yunus Emre Hazretleri der ki:

    Ma‘şûkumı isteyü iş bu cihân içinde
    Delim teferrüc kıldum zemîn ü âsmân içinde

    Gezdüm cümle ‘âlemi ‘Arş u Levh ü Kalem'i
    ‘İlm-i kitâbı dahı delîl beyân içinde

    Çok cehd idüp istedüm yir ü gögi aradum
    Hîç mekânda bulmadum buldum insân içinde

    Türkçe'den Türkçe'ye çeviri

    Maşuku (Sevgiliyi), istedim bu cihan içinde
    Çok gezdim dünya ve semâ arasında

    Gezdim cümle alemi, Arş ve Levhi Kalemi
    İlim kitabı dahi delil beyan içinde

    Çok çabaladım istedim yeri, göğü aradım
    Hiç mekan bulmadım buldum insan içinde

    Meşakkatli olan bütün eylemler mükafat ile sonuçlandırılır. İnsanın başına gelen zorluklar, kolaylığa açılan kapının hangi aşamalardan geçmesi gerektiğini öğretir. İnsan ne ararsa arasın; ister yeryüzünde, ister gökyüzünde hiçbir mekanda aradığını bulamaz, bulduğu ise oyalanmadan ibarettir. Hayatımızı baştan itibaren ele aldığımızda, her arzumuzun gerçekleşmesinin ardından elde ettiklerimizin anlamını yitirdiğini görürüz. Aslında bu sonuç aradığımız gayenin bu olmadığını öğretir.

    Birinci beyitte dünya aleminin yeryüzü ve gökyüzünde arayış vardır. Bu arayış biçimi madde alemindedir.

    İkinci beyitte maddesizlik aleminin başlangıcı olan Arş ve kaderin yazıldığı ilahi levhayı yani dünyadaki imtihanını yaşayarak, onun içinde tefekkür ile gezen Yunus Emre Hazretleri, ilim kitapları içinde ve delilleri de beyanların içinde gördüğü halde aradığını bulamamıştır. Bu arayış biçimi ruh alemindedir.

    Üçüncü beyitte ise her yerde arayıp hiçbir mekanda bulamadığı gayesinin, insanın içinde olduğunu yani kendi özünde olduğunu bulmuştur. Arayışın sonlanması madde ve ruh alemindeki tespitlerle mümkün olmuştur. Madde ve ruh aleminin birbiriyle ünsiyet kurması insanın kendini tanımasına, özünü bilen insanın da takva yolculuğuna çıkacağına işaret etmektedir. Öz ve söz birlenmeden de kainatın en cemiyetli meyvesi "insan" zuhur etmez.
Pîrim Celâleddin Muhammed Rumi der ki :

[3409] Her meyvenin özü kabuğundan iyidir. Bil ki beden kabuktur, arkadaşı [ruh] ise özdür.

    Kaynakça

  1. Mesnevî-i Şerif
  2. Yunus Emre Dîvânı

Yorumlar

  1. "Hayatımızı baştan itibaren ele aldığımızda, her arzumuzun gerçekleşmesinin ardından elde ettiklerimizin anlamını yitirdiğini görürüz. Aslında bu sonuç aradığımız gayenin bu olmadığını öğretir." Kesinlikle 👍 Emeğinize sağlık hocam.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder